28 ŞUBAT VE CEMAAT

Milletçe bir sancıdır çekiyoruz. Doğum sancısı mıdır, ölüm sancısı mı bilmem ama her neyse bir türlü yakamızı bırakmıyor. Karma karışık bir sarmal, kim kimden yana ve kim doğru kim yanlış belli değil.
Sancının başladığı 28 şubat post modern darbesinin yaşandığı dönemde, bir dindar kesim vardı, birde görünürde bunlara karşı olan, 28 şubat post modern darbesini yapanlar. O dönemde iktidarı elinde bulunduranlar, dindarları irticacı olarak niteleyip yaptıkları her şeyi abartarak ekranlara taşır, yaptıkları zulmü meşrulaştırmaya çalışırlardı. Onlara ekranlara taşıması için malzeme üreten o kadar çok gurup vardı ki, kendilerini sözde dindar olarak lanse eden bu guruplar tam da medyanın bulamakta zorlanmayacağı yerlerde sürekli fantastik film senaryolarını aratmayacak eylemler yaparlardı. Öyle ki bazen işin heyecanına kapılıp, yaptıklarının bırakın dini akılla bile alakası olmayan şeyler olduğunu gözden kaçırırlardı. Hafızalarınızı yoklarsanız ya da o dönemin tv haberlerini internetten araştırırsanız o görüntüleri hatırlamanız zor olmayacaktır.
Gariptir ki o dönemlerde o kadar baskı varken Beyazıt meydanında Ankara’da Kızılay meydanında bile bu eylemleri yapabilen guruplar şimdi hiç bir baskı yokken asla yapmıyorlar. Mademki o kadar elzem şeylerdi, yasaklanınca din elden gidiyordu şimdi karşı çıkan yok hatta size o baskıları yapanların çoğu hapiste neden yapmıyorsunuz? Diye sorası geliyor insanın ama soracak kimseyi bulamıyorsunuz çünkü hiçbirisi ortalarda yok.
Bu tür çelişkilerin yaşandığı dönemlerde kim kimdir ve kimden yanadır sorusunun cevabını bulmak için eskilerden kalma yöntem ama -yapılan kimin işine yaradı- sorusunu sormak lazım. Gelin arkamıza yaslanıp o dönemde yaşananları gözden geçirelim. Gözden geçirirken medyadaki propagandaları veya arada mağdur olan gariban vatandaşı değil devlet kademesindeki yaşananları.
Şimdilerde devletin her kademesini ele geçirdikleri söylenen cemaatin kadrolarının hepsi son birkaç yılda mı o mevkilere yerleşti. Yani en eskisi 10 yıllık devlet memurumu?
Kendisi içki içse bile sırf eşi baş örtülü diye her askeri şurada 100 – 200 kişiyi yargısız işinden atan, milli eğitimin en uç köydeki okulunda okul çıkışı baş örtüsü örttüğünü görecek kadar hassas olan göz nasıl bunları göremedi.
Yoksa bunlar da; tıpkı meydanlarda o medyatik eylemleri düzenleyen; sözde dergahlarını, fuhuş yuvasına çeviren; ibadet diye birbirlerinin kafasına çivi çakan; satırla milleti kesen ama sorulduğunda uğruna cinayet işleyecek kadar sadık olduğu halde İslam’ın beş şartını bilmeyen o aktörler gibi diğerlerinin kankası mıydı?
Bu gün bakıldığında bütün bu sorular cevapsız. Ama o günlere baktığımızda her askeri şurada yüzlerce asker ve memur atılırken o cemaatten hiç atılan olmadığını biliyorum. Acaba Senaryo gereği işi biten diğer oyuncular set dışına atılırken, oyunun ikinci perdesini sergilemek için muhafaza edilen oyuncular yok muydu? Kimler olduğunu bilmiyorum ama illaki vardır, diye düşünüyorum ben?
Ya da safça böylesi bir kurgunun olmadığını veya sadece tek taraflı kurgulandığını mı düşünmeliyim.
 

Top