Sana bir Sır Vereceğim, Karadayı, İki Dünya Arasında gibi bir çok projede yer almış Alper Türedi diğer oyuncuların aksine tiyatroya ulaşabilmek için ekranı bir basamak olarak kullanmış. Ayrıca Alper Türedi, sanatın sadece eğitimle ilgili olmadığının en hayret verici kanıtlarından biri. Kendi deyimiyle bunun adına “meydan okumak” diyor. Şimdi sizi Alper Türedi ile yaptığımız söyleşi ile baş başa bırakıyorum.
*Alper Türedi Kimdir? Biraz kendinizden bahseder misiniz?
27 Aralık 1971, Bursa doğumluyum. Anne ve babamın boşanmasından sonra annem ile birlikte, ben 2 yaşımda iken İstanbul’a gelmişiz. Tüm çocukluk ve gençlik yıllarım boyunca, Cihangir semtinde ikamet ettim. O yılların tarihsel özelliği ve semtin farklılığı, hareketli, sıcak ve neşeli bir çocukluk geçirmeme vesile olmuştur. Bugün olduğu gibi, o zamanlarda da medyatik ve popüler birçok sanatçının tercih ettiği bir semtti Cihangir. Kimi zaman okuluma giderken, Kadir İnanır’ın evinin zilini çalıp, saklanır o camdan baktığında da onu izlerdim, tabi ki hep yakalanma korkusuyla… Kimi zaman da okul dönüşünde, Müjdat Gezen ve Perran Kutman’ın giriş katta ki bir ev de yaptıkları provayı izler, keşke seslerini de duyabilseydim diye hayıflanırdım, elimde gazozumla… Hatta zaman zaman da Hale Soygazi’nin evinin yakınında bulunan bakkalın önünde takılır, onun sepetini sallayıp bakkala sesleneceği anı bekler ve verdiği siparişi, sarkıttığı sepete kadar götürebilmek için bakkalımız Hulusi amcaya adeta yalvarırdım. İçinde barındırdığı güzel şeylerin yanı sıra, dönem itibariyle birçok kötü alışkanlığı da bünyesinde bulunduran Cihangir de yaşamak çok zor olsa da, benim için rüya gibi bir yerdi. Her fırsat bulduğumda sinema ve tiyatroya giderdim. Genelde tek başıma vakit geçirmeyi seven, kendi kendime yetebilen bir çocuktum. Şimdilerde ise 19 yaşındaki oğlum “baba sizin çocukluğunuz ne kadar zor geçmiş, internet yok, bilgisayar yok, TV tek kanal ve renksiz, cep telefonu yok, hiç mi sıkılmıyordunuz” diyor. Elbette teknoloji hayatımıza çok renk kattı ama çocuklarımızın bazı şeyleri de öğrenmelerine engel oluyor, esiri oldukları bu teknoloji. Mesela ben, iş ve özel yaşantımda evden çıkıp gitmem gereken yere, söz verilen zamanda ulaşamazsam stres yaşıyorum. Çocukluğumuzda iletişimimizi kolaylaştırabilecek bir cep telefonu olmadığından, söz verilen zamanda gitmeye alıştırdık kendimizi.
Arkadaş çevreniz nasıldır ya da arkadaşlıklarınız?
Genelde neşeli, ön yargısız, iş hayatımda disiplinli birisiyimdir. Beni bir defa üzen kişiye, asla ikinci bir şans vermediğim için, hayatıma giren insanlar benimle ne kadar kalacaklarına farkında olmadan kendileri karar verirler. Bu nedenle bir kaç dostum hariç, genelde çevremdeki kişiler sık sık değişir.
*Birçok projede yer aldınız biliyoruz ama adet yerini bulsun diye sorayım, hangi projelerde yer aldınız?
Evet, irili ufaklı birçok projede yer aldım. Yalan Dünya, Çocuklar Duymasın, Muhteşem Yüzyıl, Lale Devri ve adını yazmaya kalkarsam epey yer tutacak birçok proje. Çok sayıda karaktere ruh katmaya çalıştım. Ancak en son yer aldığım projelere değinirsek “İKİ DÜNYA ARASINDA” ve “SANA BİR SIR VERECEĞİM”…
OYUNCULUK BANA SABRETMEYİ ÖĞRETTİ.
* Oyunculuk sizce nedir, siz nasıl tanımlarsınız?
Benim için ilk bakışta, kendi özel hayatınızın dışında, birçok hayatı yaşayabilmektir.
Ancak kesinlikle ekran ve sahne oyunculuğu birbirinden ayrılmalıdır, yoksa sahne oyunculuğundaki verilen emeğe ve harcanan enerjiye saygısızlık etmiş oluruz. Bir oyuncu öncelikle kendisini çok iyi tanımalıdır. Kendisinde ne gibi malzemeler olduğunu ve bunları nasıl kullanabileceğini çok iyi bilmelidir. Dizilerdeki yaka mikrofonlarına nazaran, sahne oyuncusu için hem yüksek sesle en arkadaki seyirciye sesini ulaştırmak, hem de doğal olabilmek hayli zordur. Oyuncu iyi bir gözlem dağarcığına sahip olmalıdır. Oyuncu rol yapmamalı, metindeki karakterin duygularını ve düşüncelerini kendi kişiliğine monte edebilmelidir ki, oyunculuktan bir sanatçı sıfatına yükselebilsin. Dünyada bir başkası olabileceğiniz tek yer sahne veya kamera önü, tek meslek ise oyunculuktur. İyi ya da kötü, sahnede seyircinin reaksiyonunu hemen alabiliyorsunuz, işte bu yüzden kazanılan para komik rakamlarda olsa, tiyatronun büyülü havası bir başka güzel. Eskiden tez canlı birisiydim. Yapmayı planladığım bir şey hemen olsun bitsin isterdim. Oyunculuk bana sabretmeyi öğretti.
Ülkemizde seyirciyi çok güldüren, ya da çok iyi taklit yapabilen kişilerin, çok iyi bir oyuncu olduğu söylenir. Oysa komik olmak, ya da çok iyi taklit yapıyor olmak, iyi bir oyunculuğun göstergesi değildir. Oyunculuk taklidin değil, gerçekliğin hüküm sürdüğü bir bedendir. Her insanın olması gibi bir oyuncu da aynaya baktığı zaman, kendisine karşı dürüst olmalıdır. Oyuncu kendisini oynamamalı, senaristin hayal dünyasında meydana getirdiği karaktere ruh yüklemelidir. Oyunculuk insanları daha kolay tanıyabilme yeteneğinizi güçlendirir, bazı olumsuz tutum ve korkularınızdan kurtulmanıza yardımcı olabilir. Canlandırdığınız bir karakter sayesinde bir fobinizden kurtulabilirsiniz. Bir oyuncu rol seçmemeli, her rolü oynayabilmelidir. Çünkü oyuncuya göre senaryo yazılmaz, senaryoya göre oyuncu seçimi yapılır.
Bir oyuncu ne kadar çok farklı rolde görev alırsa, kendisini o kadar çok geliştirebilir. Yaşınız ilerlemeye başladığı zaman oyunlarınız profesyonelleşmeye ve sergilediğiniz karakterler daha dikkat çekici olmaya başlıyor.
Ancak Müşfik Kenter’in de dediği gibi öncelikle insan olunmalıdır. Oyuncunun empati duygusu fazlasıyla gelişmiş olmalıdır. Önce ahlaklı olmak , sadece oyuncu olan kişilerin değil, insan olarak hepimizin vazifesi olmalıdır. Setlerde nice yaşını başını almış egosu tavan yapmış, bunun yanında set çalışanlarına fazlasıyla ahlak dışı ve seviyesiz davranışlarda bulunan birçok oyuncu ile yer aldım. Bizler özel yaşantımıza ve davranışlarımıza özen göstermek zorundayız. Yolda yürürken ilgi görüyorsak, sosyal medyada adımıza fan sayfaları açılıyorsa ve bunun hazzını sonuna kadar yaşayabiliyorsak, bunun bir nevi diyeti olarak ta oturup kalkmamıza dikkat etmeliyiz. Her tiyatro oyunu ya da her dizi bir gün mutlaka biter. Bir oyuncunun amacı, sadece izleyici tarafından ekrandaki oyunculuğunun beğenilmesi olmamalıdır. Bunun yanında setteki duruşumla da iyi hatırlanmak isterim.
*Sizi en son Karadayı, İki Dünya Arasında ve Sana Bir Sır Vereceğim gibi yapımlarda gördük, Özelliklede Sana Bir Sır Vereceğim adlı diziden ayrılışınıza izleyiciler çok üzüldü. Sosyal medyadan da anlaşılacağı gibi çok ilgi gördünüz. Siz izleyiciyle aranızdaki bağı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Günlük dizi olan “İki Dünya Arasında” da 300 bölüme yakın oynadım. Dizi kendi çapında reyting anlamında küçümsenemeyecek bir başarı elde etti. Dizi de özel hayatı pek ön plana çıkartılmayan, her şeyi kuralına uygun yapmaya çalışan fazla bir özelliği olmayan ve hemen hemen hep aynı laflar yazılan bir karakter olan okul müdürü Taner’i canlandırdım. Orada tanıştığım bazı oyuncu ve set çalışanı dışında karakterin bana ve oyunculuğuma pek bir şey katmadığını düşünüyorum. Dizi de artık misyonumu doldurdum. Kalanlara başarılar dilerim.
“Sana Bir Sır Vereceğim” dendiğinde içim sızlamıyor dersem yalan olur. Başta diziye iki bölüm için davet edilmiştim. Senaristimiz canlandırmaya çalıştığım “Camgöz” karakterinin diziye hareket katmış olduğunu düşünmüş olsa gerek, senaryoda devamlılığım icap etti. Eğer oynadığınız karakter kötüyse ve sempatik bir tarafı yoksa izleyiciyle bir bağ kurmanız zor. Bence iyi karakterler sevilir, kötü karakterler seyredilir. Bugüne kadar hep kötü karakterleri canlandırmam istendi benden. Fakat kötüyü oynamama rağmen, diziden ayrıldığım bölümün hemen sonrasında sosyal medyada binlerce mesaj aldım. Duygularımı anlatmam imkânsız. Gelen mesajlardan dolayı son bölümü izlerken gözlerim doldu. İzleyicinin karakteri dolayısıyla da beni bu denli sevmesi, sadece ekran da gördükleriyle alakalı değil.
Birincisi, izleyicilerimiz sürekli seti ziyarete gelirlerdi. Az da olsa bizimle geçirdikleri zaman onları çok mutlu ederdi, bunu gözlerinden anlayabiliyordum. Elimizden geldiğince onları iyi ağırlamaya çalıştığımıza inanıyorum.
İkincisi, sosyal medyada gönderilen mesajlara mümkün olduğunca cevap vermeye çalıştım. Elbette mesaj yoğunluğundan dolayı atladığım mesajlar olmuştur. Hep samimi, saygılı ve dürüst olmaya özen gösteriyorum.
Üçüncüsü ve bence de en önemlisi, senaryoda karakter için yazılan diyaloglar.
Bütün bunların hepsi bir araya gelince izleyiciyle aranızda güzel bir bağ kurmak kaçınılmaz oluyor. Özetle SBSV ailesini ve Camgöz’ü çok sevdim. Bugüne kadar en keyifle oynadığım rol Camgöz…
* ‘Hayatımın dönüm noktası’ dediğiniz bir şey yaşadınız mı hayatınızda bir mahsuru yoksa anlatır mısınız?
Ben her insanın hayatında mutlaka dönüm noktası olarak adlandırabileceği bir olay yaşadığına ya da yaşayacağına inanıyorum. Benim hayatımın dönüm noktası dediğim olayı 2002 yılının 1 Mart günü yaşadım. Çok büyük bir kayıp ve hiçbir zaman yutkunamayacağım büyük bir acı yaşadım. Bu kayıp benden birçok şeyi alıp götürdü. Fakat 2 Mart itibariyle hayata farklı bakan ve geriye kalan günlerinde daha farklı bir yaşam süren bir insan haline geldim. Keşke gençlik yıllarımdan itibaren bu mantığa sahip olabilseydim diye düşünmeden edemiyorum. İnsanın hayatında, nasıl bir tokat yiyeceği ya da bir olaydan nasıl ders çıkartacağı belli olmuyor. Hayatımın dönüm noktası dediğim bu olayın kahramanına olan duygularımı anlatan birkaç satırı paylaşmak isterim.
Gökyüzünde salınırken tellere takılan uçurtmamdın,
Elimden kaçırdığım balonum,
En sevdiğim misketimdin çaldırdığım,
Sen yitirdiklerimin en güzeliydin…
* Sizin tiyatroya olan büyük bir aşkınızda var, biraz bundan da bahsede bilir misiniz?
Kendimi bildim bileli, nereden geldiğini bilmediğim bir şekilde içimde hep bir tiyatro sevgisi var. Okuldaki seçmelerde hep en ön safta olurdum. Fakat zaman acımasızlığını gösterdi ve ailevi nedenlerden dolayı çok istediğim dalda eğitim alamadım. Çok sayıda dizi çalışmasından sonra nihayet ilk profesyonel tiyatro deneyimimi, başrol olarak yaklaşık 600 kişinin önünde sergiledim. Anne babasına uzun bir süre ağladıktan sonra istediği oyuncağa kavuşmuş bir çocuk gibi heyecanlı ve sevinçliydim. Benim gibi “Alaylı” ve yaş haddi gittikçe artan birisi için unutulmayacak bir geceydi. Bence bunun adı “Meydan Okumak”tı.
*Herkes ekrana çıkmak için tiyatroyu bir basamak olarak kullanır, siz bu konuda neler yaptınız?
Ekran çalışmaları, çok sayıda hatanın telafisinin fazlasıyla mümkün olduğu bir sektör. Bu yüzden ekranda olmak, hiçbir zaman ilgimi çekmedi. Tiyatro camiasında hiç kimse “Alaylı” bir oyuncuya ilk deneyimini yaşaması için fırsat veren kişi olmak istemiyor ya da korkuyor. Dizi ve sinema çalışmalarım sırasında çok sağlam dostluklar kurdum. Ve bir gün benim kadar cesur birisi, benim için ilk fırsatı yarattı. Çok şükür ki onu mahcup etmedim ve ne mutlu bana ki o günden beri, hiçbir sezon tiyatrosuz kalmadım. Böylece birçok kişinin aksine, tiyatroya ulaşabilmek için TV’yi basamak olarak kullandım.
*Tiyatro oyunculuğu ve Televizyon oyunculuğunu karşılaştırın desem neler söylersiniz?
Öncelikle oyuncu farkı olduğunu düşünüyorum. Tiyatro oyuncusu ekranda ya da beyazperde de rahatlıkla oynayabilir. Ancak her dizi oyuncusu tiyatroyu başarıyla yapamayabilir. Ayrıca tiyatro, provalar ve oyun esnasındaki performans öneminden dolayı, televizyona göre daha fazla meşakkatli ve yorucudur. Tiyatroda izleyici ile göz teması kurabiliyor ve iyi ya da kötü reaksiyonu anında alabiliyorsunuz. Herhangi bir hatanın kötü sonuçları olabileceği için, sahne oyuncuyu sürekli canlı tutuyor. Televizyonda iş yapan bir tiyatro oyuncusu için set tecrübesinin olması yeterlidir. Ekranda ki oyunculuk minimal, sahnede ki ise abartılı ve büyük olmak zorundadır. Özetle televizyon ya da sinema kandırır, ama tiyatro kandırmaz.
* Şuan oynadığınız YASLIADA oyunu var. Biraz ondanda bahseder misiniz?
“YASLIADA”, ilk defa tiyatro sahnesinde sergilenen ve Türk siyasi tarihinin ilelebet kara bir leke olarak taşıyacağı 1960 darbesinin sonrasında, merhum Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edildikleri güne kadar Yassıada’da yaşadıklarının anlatıldığı bir oyun. İdam edilen Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın türlü işkenceler ve hakaretlere maruz kaldıkları mahkûmiyetin, idam sehpasına kadar uzanan etkileyici ve dram dolu son günlerini anlattığımız oyunda, Hasan Polatkan’ı canlandırmaya çalışmaktan gurur duyuyorum. Politika ve siyaset, ilgi alanım olmamasına rağmen, ne yapmış olursa olsun, insanların böyle bir muameleye maruz kalışını kabullenmem mümkün değil. Yakın tarihimizin bu utanç verici olayı sahnelenirken fenalaşanların, ağlayanların ve iç çekenlerin olduğunu gördükçe çok önemli bir yaraya parmak bastığımızı daha iyi anladım. Sanat3 tarafından sahnelenen “YASLIADA” sadece gerçek demokratların ve belli bir kesimin değil, herkesin seyretmesi gerektiğini düşündüğüm bir oyun. Arzu eden tiyatro izleyicileri oyun programımıza web sayfamızdan ulaşabilirler.
‘KARA PARA AŞK ÇEKİMLERİNE BAŞLANDI
* Yanılmıyorsam çok yakında Kara Para Aşk’ isimli bir projeyle ekranlarda olacaksınız projede oynayacağınız karakter hakkında bilgi verir misiniz?
Çekimlerine Ay Yapım bünyesinde, yeni başladığımız projede, polis memuru Ömer karakterinin amiri olan Ali Güralp rolü için uygun görüldüm. Yönetmenimizle yaptığımız karakter çalışmasında, Ali Güralp karakterinin kurallara uyan, intizamın dışına çıkmayı pek sevmeyen, büyük bir firmanın CEO’su kıvamında bir karakter olduğuna karar kılındı. Umarım izleyicilerin beklentilerini karşılayabilen ve uzun soluklu bir proje olur.
* Son olarak sevenlerinize neler söylemek istersiniz
Ben “sevenler” kelimesinden ziyade “aile üyeleri” demeyi tercih ediyorum ve bu aileyi çok seviyorum. Olumlu veya olumsuz her eleştiriyi ciddiye alıyorum. Elbette ilgi, alaka her insanın olduğu gibi benim de hoşuma gidiyor. Bu ilgi, benim hep diri kalmama ve mesleğimi çok daha iyi icra edebilmem için, dikkatimi daha iyi toplamama sebep oluyor. Çok daha iyi ve çok daha dikkat çekici karakterlerle onların karşısına çıkmak ve seyir keyfi üst düzeyde işlere imza atmak istiyorum.
Eşim, hayallerimi gerçekleştirmemde ve sevdiğim işi yapabilmemde büyük pay sahibidir. Herkesin yanında bir destekçisi olmasını ve hayatları boyunca sevdikleri işi yapabilmelerini diliyorum.
KAYNAK: www.mkmustafakilic.com