Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum. Yolsuzluk operasyonunda rüşveti veren, rüşvet operasyonu için emniyete gizliden ihbarcı olarak bilgi verdirten, dershanelerin kapatılması için hükumeti yalan yanlış bilgilerle yönlendiren, sıkıştıran… Hepsi aynı gizli yapılanma, aynı örgüttür. Nasıl yani diyeceksiniz. Şimdi kendi yorumumla ve gözlemlerimle anlatmaya başlayayım. Ama şunu da ifade etmekte fayda görüyorum bunlar şahsi görüşlerimdir.
On yıl boyunca hükumet çok güzel icraatlar yaptı, hem dine, hem ülkeye, hem camiaya, hem Hakka büyük çalışmalar, büyük hizmetler yapıldı. Helikopter ambulanstan, kamuda başörtüsüne, okullarda Kur-an öğretiminden, üçüncü köprüye, Kanal İstanbul’a… say say bitmez. “Yiğidi öldür, hakkını yeme.” Bunca hizmet göz ardı edilemez.
Ama şu da var. 300 yıldır batıl davada çalışanlar, ülkemizin, İslam’ın tekrar yükselmesine razı gelmeyeceklerdi. On yıldır göstermelik eylemlerle kendini gizleyen bu yapılanma elbette büyük bir eylem planlayacaktı. Bunu bekliyordum. Ama kardeşi kardeşe küstürecek şekilde beklemiyordum.
Birkaç yıl öncesinde başlayan plan sabırla devam ettirildi. Önce kılcallara sızıldı. Kimseye fark ettirilmeden “damlaya damlaya” tüm ülkenin, hükumetin, camianın içine sızan bu yapılanmanın elemanları kamuoyunu etkileyecek makamlara yükseldi. Kimse fark etmedi. Bizden göründüler ya da girdikleri kurumlarda kendilerini çok iyi kamufle ettiler. Artık iş eyleme geçmişti. Bu kadar sabır, bunca güzel hizmete bir yere kadar göz yumulabilirdi. Persli yoldaşlarından aldıkları yardımla ülkemize fitne sokmak için rüşvet çarkını planladılar. Planı uygulamak için önce ortam yoklaması yaptılar. “Kim uygun, kimin ne zaafı var? Kimi neyle kandırabiliriz?”
Rüşvet ile ilk planlarını devreye soktular. Önce bakanları ve bakan çocuklarını hedef tahtasına koydular.” “Türkiye kaybetsin paranın önemi yok. Önemli olan Türkiye’nin kaybetmesidir.” mantığıyla milyon dolarlar ile büyük bir fitne kazanı oluşturdular. Sonra şatafatlı hediyelerle çarkın ilk dişi yerine oturmuş oldu. ‘Maddi değeri yüksek hediyeleri kabul edenler, paraya da düşkündür’ görüşünü destekler şekilde paralar havalarda uçuştu. Ve bu düzende de raylar yerine oturmuş oldu. Ve sıra planın ikinci kısmına geçmeye geldi. Kasıtlı olarak bir ihbarcı gönderip rüşvetin takibini ve görüntüsünü de emniyete intikal ettirmek basitti. Artık rüşveti ve yolsuzluğu savcılar biliyor ve olayı takip ettiriyorlar.
Bu çark dönmeye devam ederken hükumetin içindeki kılcallara girenlerde etrafını sardıkları kişiye dershanelerin kapatılması konusunda brifing üstüne brifing verdiler. Ya da çok büyük bir şekilde köşeye sıkıştırdıkları adama dershaneleri kapatması konusunda ısrarcı oldular. Adamın da başka çaresi kalmamış olmalı ki camiayı bitirmenin ilk adımı olan dershaneleri kapattırmaya karşı gelemedi. Çarkın dönmesine bir destekte kendisi verdi. (Ya da İslam davasının anlamını kendi bünyesinde yitirdi ki İslama hizmet eden camiaya karşı geliyor. Sürekli itibarsızlaştırmaya çalışıyor.) Dershanelerin kapatılması camia ’ya zarar vereceğinden camia bu büyük oyuna karşı susmuş şeytan olmaz. Bunu bildiklerinden dershanelerin kapatılması konusu gündemde iken bir şekilde rüşvet operasyonunu başlatmak için rüşveti alan kişilere delilleri ortadan kaldırmalarını duyurdular. Savcılarda deliller karartılmadan operasyonu başlattı ve bakan çocuklarına varan ağı ortaya çıkardı ve gözaltına aldılar. Hâkimlerde rüşvetin gerçek olduğunu gösteren belgeleri görünce görevini yapıp tutuklama kararı verdi.
Böylece dershanelerin kapatılmasına karşılık olarak 17 Aralık operasyonunu camia yaptı algısı kamuoyuna yansıtılmış oldu. Artık o gizli örgütlerin, nifak tohumlarının çarkı çevirmesine pek gerek kalmamıştı. Mabetlerine geçtiler ve Türkiye’yi izleyerek ellerini ovuşturup gülmeye başladılar. Söylenen her söz, yapılan her açıklama çarkı çeviriyordu. Çünkü fitne kazanı konuşuldukça kaynıyordu. Bilende bilmeyende konuştu. Konuştukça fitne kazanını kaynattı.
Camianın kılcallarına girenler camia adına ahkâm kestiler, hükumetin kılcallarındakiler hükumet adına ahkâm kestiler. Karşılıklı bir savaş başladı havası herkesin kafasına yerleştirildi artık. Muhterem Hoca Efendi konuşmamaya karar verdi. Çünkü fitne ateşi yanarken susmanın daha faydalı olacağını biliyordu. Fitne durmadan konuşmak her türlü zarardır.
Şimdi bir kaç sorum olacak değerli ustalara;
Soru 1-) Okyanus ötesine teşekkür ettiğiniz meşhur balkon konuşmasından sonra ne oldu da camia inlerde yaşayan örgüt oldu.
Soru 2-) Kız erkek aynı evde kalıyor diyerek öğrenci evlerini denetlemek istediniz. Bu evlerin denetlenmesindeki asıl amaç camiaya gönül veren kişileri denetlemek, istihbarat toplamak mıydı?
Soru 3-) Muhterem Hoca Efendi’yi Türkiye’ye davet etmekteki asıl amacınız neydi?
Soru 4-) Madem yolsuzluk yoktu bakanlar neden istifa etti?
Soru 5-) Hükumetten ve Ak Parti’den yanlış yapan herkes için özel kanun-yasa çıkarmak ne kadar doğrudur?
Soru 6-) Eğer fişleme yapılmadı ise tasfiye ettiğiniz, görevden aldığınız yüzlerce polis ve devlet görevlilerini nasıl oldu da bir gecede tanıyabildiniz? Alınlarında mı yazıyordu “F tipi” oldukları?
Soruların sonu gelmez. Bizim davamız Hak davası. Biz Hakkın yolunda yürürken bazıları batıl davanın oyununa geliyor. Kardeşi kardeşe küstürdünüz. Hak katında sizden davacıyım.