MEVLÜT SOYSAL /RADİKAL BLOG
1961′de “bayram”, 1971′de“gün”, şimdilerde ise “yas”a dönüştü:
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü; bir bölümü “işsiz”, bir bölümü ise “içeride” olan gazeteciler ülkesinde…
***
Basın, kendisine “özgürlük” ve “yeni haklar” veren her girişimi ihtilalcilere borçlu olduğundan; 10 Ocak 1961′de de tıpkı 24 Ocak 1908′de olduğu gibi yönetime el koyanlar, yönetimden çekilen sivillerin aksine basını düşündü:
Sendikal haklar…
İş güvencesi…
Devlet sansürünün kaldırılması…
Peşi sıra günler, İttihat ve Terakki’nin getirdiği meşrutiyet zamanları gibi farklı fikirlerin, farklı kalemlerin, farklı yayınların önünü açtı.
Gerek sol, gerek radikal İslam, gerekse milliyetçi düşüncenin en fazla yayım hayatında olduğu yıllar, 27 Mayıs Devrimi’nin sonrası oldu.
Her ne kadar 1971′de yönetime el koyanlar basının bazı haklarını ellerinden alsa da, “27 Mayıs’ın özgürlük ruhu” 1980′e kadar devam etti.
Recep Tayyip Erdoğan dönemi de tıpkı Kenan Evren dönemi gibi, “basın özgürlüğü” ve “basın hakları” noktasında Türkiye’nin dünyanın kara listesine girmesini sağladı.
212 Yasası budandı; sendikalaşma neredeyse bitti; işten çıkarmalar kolaylaştı; ücretler düşürüldü.
Bugün baktığımızda;
Çalışmayan gazetecisi sayısı, çalışan gazeteci sayısından fazla…
Günün adı neydi?
Çalışan Gazeteciler Günü…
Ne yazık ki, çalışmıyorlar ki…
***
Yetmedi…
Hükümetin topluma sunduğu Terörler Müdacedele Kanunları da bir çeşit “basın sansürü” görevi gördü.
Elinde kalem olanlar “düşünce suçu” işlemiyor, “çete” olarak adliye koridorlarında hesap veriyorlardı.
Misal Erdoğan, 2 yıl önce, hem de Avrupa Parlamenterler Meclisi’nde yaptığı konuşmada, gazeteci Ahmet Şık’ın kitabından şöyle bahsediyordu:
“Bomba kullanmak suçtur, bombanın yapılacağı maddeleri kullanmak da suçtur. Bomba yapmanın ihbarı gelmişse, güvenlik güçleri bunları toplamaz mı? Burada da daha önce gelmiş bilgiler gelmişse, yargı da bu kararı vermiştir ve güvenlik güçlerine gidin alın demiştir.”
Kitap, bomba…
Hükümetin şimdilerde pek haz etmediği cemaatin yargılamalarında da haberler-köşe yazıları “bomba”olduğu gerekçesiyle yargılanmamış mıydı?
***
1961…
“Darbeci” dediğimiz 27 Mayısçılar da, tıpkı yine “darbeci” dediğimiz İttihatçılar gibi, basın özgürlüğünün önünü açmıştı.
Kapatanlar ise belliydi; “demokrat” dediklerimiz:
Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Recep Tayyip Erdoğan…
Her “demokrat lider” dönemi, basına uygulanan baskı ve yıldırmanın had safhaya ulaştığı yöntemdi;
Yargısal baskı, ekonomik baskı, mahalle baskısı…
Basına kızdığı için kağıt fiyatlarını yükselten “demokrat” liderler görmedi mi bu ülke;
Ya da maliyenin tüm birimlerini basının üstüne salan…
Durum bu ise, “demokrat” dediklerimizin demokratığı; “darbeci” dediklerimizin de darbeciliği tartışılmalıydı.
***
Ne olursa olsun;
Çalışan Gazeteciler Günü bugün…
En çok “işsiz” gazetecinin bulunduğu, en çok “içeride” gazetecinin olduğu bir ülkede, Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlamak en büyük ayıp;
Bu yüzden ben, yas tutmayı tercih edip; 27 Mayıs Devrimi sürecinde “basın özgürlüğü ve hakları”için yasa yapan merhum şahsiyetleri özlemle anmaktayım…