Tevhidi roman mümkün mü?

tevhidr

Bugünün dilinde, bugünün kodlarıyla bir tevhid romanı yazılabilir mi sorusuna Şehrim Aşk ile cevap veren Leyla İpekçi, romana dair merak edilenleri İtibar dergisine anlattı.

‘En uzun yolculuk, kuşkusuz insanın kendinden kendine olanı’ diyen Leyla İpekçi’nin son romanları esasen bu cümlenin açılımı gibi. İpekçi, İtibar dergisinin Ocak sayısında Ali Görkem Userin’e verdiği röportajda neden bu konu etrafında dönüp durduğunu, romanda gerçek ve kurguya bakışını anlatıyor.

Yakın zamanda Şehrim Aşk ile okur karşısına çıkan İpekçi, bu romanı Mekke, Medine ve Kudüs rüyasını tabir etme derdiyle yazdığını söylüyor. Bu coğrafyanın kendisi için ne anlama geldiğini ise şöyle özetliyor; “Allah’ın celal ve cemal isimlerinin tezahürünü en çok bu topraklarda izleyebiliyorum. İnsanın fıtratına çok uyan bir coğrafya burası. Beşeriyetin nefsi. Bir o kadar da ruhu. En alçak ile en yükseğin kesişme yeri. Kendimi bildim bileli bende mevcut olan hüzün ve kırılganlığın zaaf olmaktan çıkıp ilahi özelliklerine kavuştuğu yer diyeyim. Kuvveden fiile çıkma yeri Ortadoğu. Umut ile korku arasında, yaşam ile ölüm arasında. Ortadoğu her şeyin öncesi ve sonrası.”

Gerçeği kurgulamayı seçtim

Romanlarında otobiyografik ögeler kullanan Leyla İpekçi’nin kurguya bakışı da çok farklı: “Beni hayalî hikâyeler uydurup olaylar üzerinden roman kurgulamak pek ilgilendirmiyor. Zaten hayatımız gerçeği sahte, sahici olanı kurgu gibi gösteren binlerce mesajla, yüz binlerce haberle, yorumla, bakış açısıyla dolu. Beni daha ziyade gerçeği kurgulamak ilgilendiriyor.”

Bugünün dilinde, bugünün kodlarıyla bir tevhid romanı yazılabilir mi diye düşündüğünü söyleyen İpekçi, bu yaklaşımla romanlarında nasıl bir dil kurduğunu ise şöyle özetliyor; “İnsan herkeste, her şeyde kendini görüyor. Buradaki ‘kendi’ eğer ‘öteki’yle arasındaki mesafeleri iç içe geçirebiliyor veya bazen ortadan kaldırabiliyorsa, tevhidî bir bütünlük sağlanıyor. Dil ise her metne ait biricik olan sestir, kelime terkipleridir. Bunlardan oluşan ‘hal’dir bana göre. İşte acizane romandan anladığım bu; olayları kurgulamak değil, halleri kurgulamak. O yüzden romanın en belirleyici unsuru dil bana göre.” Halden hale geçişlerin ahengini dil ile tutturmanın mümkün olduğunu söyleyen İpekçi, yazarı bu anlamda kaleme vesile olarak görüyor. Bu vesilenin gerçekleşmesinin de yazarın kendi gerçeğini arama uğraşıyla anlamlı ve sahici olacağını kaydeden Leyla İpekçi, “İstedim ki sadece kendi başımdan geçenlerin anı olduğu bir metin değil, her hacca veya umreye gidenin, gitmek isteyenin bu metinde kendi sesini işitebileceği, kendi hikâyesini yazabileceği bir hâl bütünlüğü kurgulayayım” diyor.

Aşk kavramı taptaze

“Aşk çok tüketilmiş bir kelime olmasına rağmen benim için taptaze ve diri” diyen Leyla İpekçi, romana konu olan şehirler arasında manevi bir bağ olduğuna dikkat çekiyor. Leylâ İpekçi’nin bu derinlikli söyleşisinin yanı sıra bu ay İtibar’da, öykücü Kâmil Yeşil ile de yapılmış bir röportaj yer alıyor. Bu sayının şairleri Ahmet Murat, Dilek Kartal, Ahmet Edip Başaran, Büşra Dilek, Tuba Kaplan, Suavi Kemal Yazgıç, Adem Turan. 

Top