ALİ KOCA
Kürşat Kızbaz, Çanakkale ve Mevlânâ’dan sonra ‘Yunus Emre: Aşkın Sesi’ filmiyle yeniden izleyici karşısında. 16 Ocak’ta Avrupa’da da vizyona girecek filmin senarist, yönetmen ve yapımcılığını üstlenen Kızbaz ile yeni filmini konuştuk.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun Kürşat Kızbaz. Henüz üniversiteyi bitirmeden çektiği ‘Rumi Ahlaf’ adlı belgesel ile ABD’den eğitim bursu kazandı ve filmi aynı ülkede 25 üniversitede gösterildi. Mezuniyetinden sonra ‘Çanakkale 1915’ adlı bir belgeseli yönetti. 2008 yılında daha profesyonel şartlar ve destekler ile çektiği ‘Mevlana: Aşkın Dansı’ belgeseli, 65 ülkede gösterildi, Discovery Channel Europe başta olmak üzere televizyonlarda yayımlandı. 33 yaşındaki genç yönetmen şimdi de ‘Yunus Emre: Aşkın Sesi’ ile seyirci karşısında.
“Ben film ile siyaset değil sanat yapmaya çalışıyorum.” diyen Kürşat Kızbaz, bunu yaparken “bu ülkeyi bu ülke yapan” değerlerin fikirlerini anlatma heyecanı duyduğunu söylüyor. İlk filminden itibaren resmî ve özel kuruluşlardan aldığı hatırı sayılır desteği de buna bağlıyor. ‘Yunus Emre: Aşkın Sesi’ için Kültür Bakanlığı’nın 300 bin TL maddi destek verdiği göz önüne alınırsa, Kızbaz’ın sözlerine hak vermek gerek: “İnsanlar ve kurumlar bana değil, Mevlana projesine ya da Yunus Emre’nin filmine destek verdiler.”
“Mevlânâ ve Yunus, benim duygu ve düşünce dünyamda önemli yeri olan insanlar. Birbirlerine vesile oluyorlar diyebilirim. Mevlânâ’yı araştırırken Yunus’a varıyorsunuz.” Bundan sonra sırada bir ‘Hacı Bektaş-ı Veli’ filmi mi var?’ sorusuna ise “Neden olmasın?” diye cevap veriyor. Kızbaz, zor bir yükün altına girdiğinin farkında. Fakat fazla seçeneği de yok: “Kendi değerlerini anlatıp evrensele ulaşmaya çalışan çok büyük yapımcılarımız yok, maalesef. Neden ben hem yapımcı, senarist ve yönetmenim? İyi birisi olsaydı zaten benden önce yapardı ya da birlikte yapardık. İnsanlar belki de Mevlânâ’yı ve Yunus’u ticari bir iş olarak görmüyorlar.”
DEĞERLERİMİZİN HATIRLANMASI İÇİN…
‘Yunus Emre: Aşkın Sesi’ni bir şeylere karşı bir duruş olarak tanımlıyor Kürşat Kızbaz. Neye karşı bir duruş sergilediğini kendisinden dinleyelim: “Kaybolan değerlerimizin unutulmasına, hatırlatılmamasına; sinemamızda bizi biz yapan değerlerin anlatılmamasına karşı… Mesela bir Hacı Bektaş-ı Veli filmi de yok bizde. Yunus Emre’nin ilahilerinin altında müthiş bir felsefe olduğunu gençlerimiz bilmiyor.” “Sinemamızda bugüne kadar böyle bir film yapılmadı.” diyen Kürşat Kızbaz’a göre filmin ayırt edici özelliği, Yunus Emre’yi ele alış şeklinde saklı: “İslamiyet’in yumuşak yüzünü evrensel değerlerle insanlara anlatması; sevgiyi ve barışı, Yunus Emre’nin evrensel düşüncelerini anlatması açısından böylesi yapılmadı.”
Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlânâ ve Taptuk Emre’yi öyküye dâhil eden Kızbaz, aralarında iki asır bulunan Hallac-ı Mansur ile Yunus’u buluşturma fikrine ‘kendi okumaları’ndan yola çıkarak karar vermiş. “10 yıldır tasavvuf okuyorum. Bu filmi ortaya çıkarırken, belgesel olmadığı için, yan karakterleri zamanı aşarak getirmek istedim. Hallac-ı Mansur da çok özel bir karakterdi. Ene’l-Hak dediği için derisi yüzülen bir insan, Yunus’un felsefesine yakındır. Çünkü Yunus da Allah’ı yakından hissedebildiği için dışlanmıştı.” ‘Kendi okumaları’ dışında Kürşat Kızbaz’ın Yunus Emre hakkında beslenme kaynakları ise hayli geniş: “Tasavvuf ve Yunus Emre ile ilgili Türkiye’de kim varsa onlarla ya oturup konuşmuş ya da kitaplarını okumuşumdur. ”
Vizyon dışında filmin diğer alanlardaki yolculuğu ise başka yapımcılar için ‘kıskandırıcı’. ‘Yunus Emre: Aşkın Sesi’, şimdiden Bahreyn’den Zürih’e, ABD’den Hindistan’a kadar birçok yerden gösterim daveti almış. Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY), filmi Türk cumhuriyetlerinde gösterecek. Yunus Emre Enstitüleri, şubeleri vasıtasıyla filmi dünyada göstermek istiyor…