“Yunus Emre Aşkın Sesi” hakikatin nefesi

YE

Seher KADIOĞLU’nun film yorumu / Rotahaber

“Yunus Emre Aşkın Sesi” filmi bir tasavvuf filmi tadında. Yönetmen Kürşat Kızbaz, Yunus Emre’yi şiirsel bir dille anlatmayı tercih etmiş. Seher Kadıoğlu’nun kaleminden.

“Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, 
Aramadan kanamazsın.”  

Yönetmenliğinde, senaryosunda, yapımcılığında, Kürşat Kızbaz’ın imzası olan Yunus Emre Aşkın Sesi için “Tasavvuf filmi” diyebiliriz. “Tasavvuf yolu damla damla basamak basamak ‘olma’ysa, bunu en iyi gösterme şekli  şiir.” demiş yönetmen. Bu yüzden şiirsel dil benimsenmiş filmde; şair Yunus’ a yaklaşmanın en kestirme yolu böyle bulunmuş.

Şiir dili olan, zamanla derdi bulunmayan bir yol hikayesi filmini anlatmak ya da anlatımlardan anlamaya çalışmak ne kadar zorsa, seyretmesi de o kadar büyüleyici, sürükleyici geliyor. Şiiri, onu okumayana duyumsatabilmek imkansızdır. Ancak mısralar önümüzde akarken, sol üst yanımız da kör değilse şiirsel bir metin yüreğimize dokunabilir.

Taptuk Emre Bülent Emin Yarar Yıldızımdı

Yunus Emre Aşkın Sesi’ne kuşbakışı baktığımızda, ilk başta oyuncu seçimleri ve hayat verdikleri karakterler göze çarpıyor. Yunus Emre’ye Devrim Evin hayat veriyor. En etkileyici Taptuk Emre’ydi, Bülent Emin Yarar oynuyordu.  Ahmet Mekin (Hacı Bektaş-ı Veli) Sinan Albayrak (Sultan Veled) Tamer Levent(Hallac- Mansur) yaşlı kadını oynayan Suna Selen, Burak Sergen gibi keskin nişancı oyunculuklarından tanıdığımız isimlerle güç kazanmış filmde Bülent Emin Yarar sahneleri unutulmazdı. Derdini çok iyi gösteren bir yüz ifadesi var. Benzer etkileyiciliği olan tiyatrocu ve oyuncular,  başka bir yüze sahip olsalardı ayni vurucu etkiyi seyirciye yansıtabilirler miydi? diye çok merak ederim. Bakmasını da bilmek gerek ama sonuçta o duyguyu seyirciye geçirmek için yüzlerinin imkanlarını kullanıyorlar.

Filmin kostümleri çok güzeldi günümüzde de giyilse sakil durmazdı. Işık da tekniğini çok anlamamama rağmen bu filmde dikkatimi çekti.  

Görüntü Yönetmeni Levent Vural’a   Tebrikler Kar Çekimleri İçin

Filmin en zayıf halkası Mevlana’ydı; (Altan Erkekli) az konuştu; öne çıkmamış bir karakterdi. Balım kızı oynayan Nilay Cafer pür makyajıyla, abartılı takma kirpikleriyle, arka sırada oturanlar tarafından da eleştirildi. “Dünyevi aşkın simgesi olduğundan yönetmenin tercihi bu minvalde olmuş.” da diyemiyorum. Çünkü Taptuk Emre Balım kızın da ilahi aşka kurban olduğunu ifade etti.  Dört ayrı mevsimde, on iki şehirde çekilen, aşkın manasını arayan bir filmde, bu ayrıntıyı yönetmenine sormak isterdim. Yunus’ un yaşadığı dönemin şartlarını anlatmak ve o çağların havasını  biraz daha  teneffüs ettirmek açısından, filmin açılışının yapıldığı,  baskın sahnesi biraz daha uzatılabilir miydi? Bütçe de önemli, maliyet artardı. Dervişlerin tef, zikir, sema sahneleri abartısızdı şıktı; olması gerektiği kadardı.

Romanlarda hikayelerde filmlerde kar sahnelerine tutkun biri olarak, filmdeki kar zamanları hiç bitmesin istedim. Şiir kadar kar da Aşkın Sesi Yunus  Emre’yi taçlandırıyor; sonsuzluğun beyaz uğultusunu hissettiriyor.

Hem zor Hem Kolay Yol

Bir avuç buğday aramak için açların boğazından bir lokma geçsin diye yola çıkmıştı Derviş Yunus. İlk durak Hacı Bektaş-ı Veli’ydi. Kaybettiği bir pazarlığa girişti hocasıyla, hamdı. Ona bir alıç tanesine on nefes sonra yüz nefes vaad edilmişti; karın doyurmaz diye geri çevirdi; buğdayı tercih etti.Yollar öğretti  önce kalbinin doyması gerektiğini; tekrar döndü aradığını bulmaya, Hacı Bektaş’ın  kapısına:

“Karanlıklar olmasa güneşi nasıl biliriz? Sen aradığını bulmak için geldin buraya; biz sana araman gerekeni sunduk; kalbinin ışığı, gözünün nurunda gizli artık; senin kilidinin anahtarı bizde değil var git Taptuk Emre’ye; biz senin anahtarını ona verdik; nasibini onda ara önce pirine teslim ol” denildi.

Taptuk Emre “hem zor, hem kolay, hem uzak, hem de yakın yol” u işaret etti.“Kalbin bedeninin önüne geçecek, doğruluk, tevazu ve ahlâkla aşkı, kardeşliği anlatacak, nefsini yok edeceksin ve sözün kalacak yarınlara” diyerek karşıladı; aşkı ve kendini arayan seyyah dervişi.

Bir Damlacık Su Nasıl Hediye Olur Okyanusa?

Taptuk Emre öğrencisi Yunus’a kalbiyle görmesini sorularla öğretiyordu:

  “Önüne altınlar zümrütler sersem ne kadarını alabilirsin? Önüne kuzular, yemekler sersem ne kadarını yiyebilirsin? Bu alemde yiyebileceklerin alabileceklerin taşıyabileceklerin kadardır.”

Bir başka derste, Derviş Yunus,   “Hepimiz yüreğimizdeki hazineden bihaberiz; iyi inci dervişin gönlündedir; onun büyük denizlerde  olduğunu  zannetme!” diyen piri karşısında mahcuptu: “Bir damlacık su okyanusa nasıl hediye edilir? Bir altın zerresi alınıp altın madenine nasıl hediye edilir? Garip Yunus’um kendimi arar dururum.”  

Derviş Yunus aradığı hakikati nasıl bulur? Aşkın gücü nasıl ölçülür? İlahi Aşkın sahte mi hakiki mi olduğunu nasıl anlarız? Düşünce hakikatin peşine, aşkı aramak mı? Bulmak mı önemlidir? Bu cevaplar filmin bazı karelerinde saklı.

“Kainat da senin olsa sen bir hiçsin.” diyor filmin sesi. “Bu hiçlik denizindeki hangi balıksın? Nerede yüzüyorsun ey insan?” diye kendimizi sorgulamadan edemiyoruz. İyi seyirler!

  

İlgili Haberler

Top